19 Şubat 2008 Salı

VİTRİN (E)

Eğer öyle bir ayrım var ise, vitrin kamusal ile özel’in kesiştiği noktada. Ve eğer işletme özel alan olarak addedilebilir ise, vitrin yalnızca işletmenin müdahale edebildiği ancak önünden geçen herkesin de izlediği ve hatta etkilendiği bir arayüz. İçerde ne vara işaret ediyor. İçerde olanda vitrine yerleşirken dışarıdaki profili pek tabii düşünmek durumunda. Aslında başta mağaza ya da işletmenin kendi reklamını yaptığı bir cam kutu gibi algılanabilir vitrin, ki öyledir. Ancak bulunduğu yere aittir çoğu zaman, o yerden beslenir, dünyanın her yerinde aynı anda aynı vitrin tasarımını kullanan adidas bile zaten en başından nerede dükkanını açacağını bilir, ve bu yüzden oradaki vitrin de oraya aittir. Vitrin ya da vitrinler zinciri semtlerin kent içindeki ya da kentlerin dünya pazarındaki ekonomik, sosyal, kültürel durumuna da işaret ederler. Her semtte vitrinin sokakla, izleyiciyle olan ilişkisi birbirinden farklıdır. Aynı zamanda vitrinde sergilenen ürünün mali değeri de bir uzam olarak vitrinin açıklık kapalılığını etkiler. Balık pazarında ürün açık sergilenmek durumundadır, fakat bir sarrafın ürünlerini açık sergilediğini görmeyiz, ve hatta vitrindeki ürünler sahtedir, ya da kilitli, bazı ürünlerse mal sahibinin tercihi dahilinde açık ya da kapalı sergilenir. Bu açıklık kapalılık durumu nesnenin değeriyle yakından ilgilidir, bu durumda açık vitrinler kamusal mekana daha fazla müdahale ederler ve kamusal mekan kullanıcılarıyla daha fazla ilişki kurarlar diyebilir miyiz? Öznelerin nesnelerle kurduğu ilişkinin yoğunluğu ve biçimi kamusal mekan-zamanın kullanımını etkiler ve Adorno’nun da dediği gibi özne nesne ilişkisi ne mutlak bir birlik, ne de mutlak bir ikilemdir.(Soykan, 1991, s.43) Bu durumda ilişkinin kendi içinde barındırdığı dinamik kamusalı, mekan-zamanlaştırır.
Kevin Lynch ‘Çevrenin İmgesi’ nde ‘çevresel imgeler, gözlemciyle çevresi arasında iki yönlü bir işlemin sonucudur, çevre bir takım farklılıklar ve bağıntılar sunar, gözlemci de büyük bir yumuşaklıkla ve kendi amaçları ışığında-gördüklerini seçer, düzenler ve bunlara anlam verir. Böylece belli bir gerçeğin imgesini değişik gözlemciler değişik biçimlerde algılayabilirler.’ diyerek, imgelerin özne ile ilişkisi üzerinden okunması gerektiğini anlatmaktadır, ve tabii ki vitrinin asli görevi özneleri etkilemek ve içeri davet etmektir. Her vitrin özneyle ilişki kurma yarışında kamusala bilinçli olarak müdahale eder. Ancak bu bir pazarlama yöntemidir, ve bu çaba kendi içinde tutarlıdır.

Jean Baudrillard imgeye özgü aşamaları şu şekilde sıralar;

-derin bir gerçekliğin yansıması olarak imge
-derin bir gerçekliği değiştiren ve gizleyen imge
-derin bir gerçekliğin yokluğunu gizleyen imge
-gerçekliğin hiçbir çeşidiyle ilişkisi olmayan, kendi kendinin simulakrı olan imge.”
(Baudrillard,Simulakrlar ve Simulasyon,2005,sf.20)

Ve bu aşamalardan vitrin içeriği üçüncü aşamaya karşılık gelir diyebiliriz, yine Baudriallard’ın tanımına göre bu üçüncü durumda imge bir görünümün yerini almaya yani bir büyüleme aracı olmaya çalışmaktadır. Vitrin mankeni ideal kadın imgesi olarak ‘derin bir geçekliğin yokluğunu’ gizler ve izleyiciyi büyüler.
Solda ve alttaki imajlarda da görüldüğü gibi vitrin mankeni ideal ölçülerde modellenmiş, üzerine yaz kış ne giydirilse etkilemeyen ve içeriye davet etme işine hizmet eder biçimde tasarlanmıştır. İkinci dünya savaşı sonrasında bugünkü malzeme ve fordist üretim mantığına kavuşan bu mankenlerin ilkleri saray terzilerine dayanır. "Saray terzileri her kıyafet için ölçü almaktansa bir defaya mahsus detaylı ölçü alarak ürettileri mankenler üzerinde çalışırlarmış, daha sonraları endüstri 
devriminin de etkileriyle 18.yy da hasırdan 19.yy da ise telden yapılırlarmış. İkinci dünya savaşında geçirilen buhranlı ve melankolik süreçten sonra mankenler fiberglas ve plastik gibi materyallerle daha da yaratıcı biçimlerde ortaya çıktılar. Bugün vitrinlerde gördüklerimiz işte bu savaş sonrası neslinin devamıdır." (kadikoyweb.com) Ancak Türkiye’de 1960 lara kadar canlı manken kullanılırmış vitrinlerde, daha sonraları kullanılmaya başlayan bu cansız vitrin mankenlerinin bile kamusal mekan kullanıcılarını ne denli etkilediğini alttaki iki imajla da açıklanabilir.
Solda olan imaj Kadıköy Bahariye caddesine açılan sokaklardan birinden çekildi. Kapanmak üzere olan bu dükkanda tüm mankenler sırtları bize dönük. Plastik birer imge dahi olsa ‘çıplaklık’ temsili bu mankenler kamusal mekana ait olmanın verdiği sosyal baskıyla ters çevrilmişler.Ancak bu baskının yorumu da yine mağaza sahibine ait, bir başka mağaza da bu böyle olmak zorunda değil. Özelin kamusala olan uzamı işletmecinin kamusalla ilgili (etiğinin) olan tavrının bir yansıması olarak karşımızda.
Sağ altta ki imaj ise Antalya’da tecavüze uğramış bir vitrin mankeninin görüntüsü. Mankenin tecavüze uğraması kadar ilginç olansa bunu haber yapan gazetenin mankenin gözlerini siyahla sansürlemesi. İlk bakışta akıl sağlığı olmayan biri tarafından tecavüze uğramış denebilir,ve bu o kişiyle ilgilidir, ancak yine kamusal bir alan olan ve çok satan bir gazetede bu şekilde yansıtılıyor oluşu, eğer içinde bir karikatürize özellik taşımıyor ise fazlasıyla düşündürücüdür.

J.S.Mill’in “Özel bir eylem ‘sadece faili etkileyen’ bir eylemdir, kamusal bir eylem ise başkalarını da ilgilendirir” tanımı, liberal kuramcıların kamusalla özeli net bir çizgiyle ayırdıklardıklarını gösterir, ki kamusal-özel ayrımı siyaset kuramının da en önemli ayrımlarından biridir. Raymond Geuss ise ‘Kamusal Şeyler, Özel Şeyler’ kitabında Atinalı Diogenes’in kent pazarında bağırarak konuşmasını, ıslık çalmasını ve masturbasyon yapmasını örnek vererek, bu eylem sadece Diogenes’i mi etkiledi yoksa çevresindekileri de mi, bu eylem özel midir, kamusal mı sorularını sorar. Vitrin ise çevresindekileri etkilemek için vardır, bu durumda vitrin kamusal mıdır?

‘Sapkınlıklarımız içinde en acımasız ve vazgeçilmez olanı röntgenciliktir ve yirmi birinci yüzyılın asıl meselesi pornografi olacaktır’ derken H.B.Kahraman aslında özel hayatın bitişine ve yabancılaşmaya işaret eder.Örneğin soyunma kabinlerinin hemen çıkışında bulunan aynaların diğer tarafının vitrin olduğunu düşünelim, bu durumda kullanıcı vitrini sürekli değiştiren dönüştüren kişi olur, ve evet bu değişim güçlü bir etki yaratır, ancak bundan daha da etkileyeci olacak olan ‘röntgencilik’ olacaktır.
“Post” ön-eklerle donatılmış, yirmibirinci yüzyıl toplumu kamusala dahil olmakla değil, başkalarının özeline dahil olmakla (röntgenciliğe bir dahil olma denebilirse)ilgilidir.

Ne başkalarının özeli, ne kamusal, ne de kendi özelimiz dahilinde olan vitrin ise bu net ayrımları tekrar düşünmeye yöneltir.Çünkü vitrin aynı zamanda bir temsil, bir özettir.Müdahale alanı bile sergilenen nesneyle ve nesnenin arkasında barındırdığı güçle ilişiktir.Prada’nın vitrinin bir tasarımcısı vardır, ve aslında diğer tüm vitrinlerin de.

Vitrin, bir temsil, bir özet. Vitrin kamusal mekana dahil olan ve devletin değil, kamusal mekan kullanıcısının isteklerine cevap vermek ve kullanıcıyı yönlendirmek üzere tasarlanmış bir özel uzamı.

2 yorum:

b dedi ki...

yeni mimar mayıs 2009 sayısında yayınlanmıştır.

ışık dedi ki...

Vitrin ekran ile pazarlama kıstasında buluşan bir arayüzdür. Vitrinler, ekranlara dönüşebilirler zaman zaman. Bilge Kalfa, vitrini yalnızca mağaza işletmecisinin müdahale edebildiği ancak önünden geçenlerin izleyip etkilendiği bir öğe olarak betimler ve vitrinin bulunduğu yere ait olduğunu da vurgular. Bu, hitap ettiği profil ile ilintilidir daha çok. Vitrinin kullanımları günümüzde çeşitlilik kazanmıştır. Geçmişte, farklı arayışlar içinde bulunulsa da temel yöntem satışı yapılan nesnenin teşhir edilmesi iken, değişen pazarlama stratejileri, Beyoğlu’nda bir spor mağazasının vitrininde bir spor programının çekimlerinin yapılabilmesini olanaklı kılmaktadır. Vitrin, burada, mağazaya aidiyeti vurgulayan; fakat işlev olarak yalnızca camdan oluşması sebebiyle gayet yorumsuz bir arayüz görevi görmektedir. Vitrin, yansıtılan (yayımlanan) imajın gerçek olduğu, herhangi bir süzme eyleminden mahrum, dolayısıyla yorumun, o sırada sokaktan geçen izleyiciye kaldığı farklı tip bir ekrana dönüşmüştür.