17 Mart 2008 Pazartesi

Oda Projesi ile Röportaj-17 Mart 2008

1. 2000-2005 yılları arasında Şahkulu sokak’ta kiraladığınız evde başlayan ‘Oda Projesi’ 15m2 lik bir mekanı imkan olarak değerlendirdi, bu fikir nasıl ortaya çıktı ve gelişti?

Mekanı bir imkan, bir olasılık ya da bir mümkün olma hali olarak kullanma çabasına girişmek İstanbul güncel sanat ortamı için yeni bir yaklaşım olsa da İstanbul için zaten halihazırda varolana işaret eder. Oda Projesi’ni başlatan bizler 1997’de ve takip eden 3 sene yoğun olarak İstanbul içinde dolaştık, seyahat ettik. Büyük sermayenin ya da rantın kenti makro ölçekte değiştirmediği dönemlerde İstanbul’un nasıl şekillendiğine, kullanıldığına, direndiğine ve dönüştüğüne tanıklık ettik; bu sırada mikro ölçekte ve daha “yüzyüze” daha samimi bir ilişki ağı içine girerek deneyimleyeceğimiz mahalle, Şahkulu mahallesi Oda Projesi’ni mekana yaklaşımı konusunda tetikledi ve hızlandırdı. Güncel sanat ortamının tanımlanmış, sınırlanmış ve klikleşmiş paylaşım ve üretim alanlarına karşılık ya da cevaben, Şahkulu mahallesinin katkıları ve istanbul’un stratejileri ile süreç işlemeye başladı; Oda Projesi 15m2’yi özel alan olmaktan çıkardı, açtı. Dar ve küçük bir mekan olsa da burayı neden sadece biz kullanalım dedik, öncelikle mahalleli ve sanat ortamına parallel diğer disiplinler bu mekan ile ne yapmak isterler diye merak ettik.

2. Oda Projesini kamusal mekana müdahale eden bir proje olarak nitelendirebilir misiniz?

Bir müdahale söz konusu, ancak bu kamusal mekan odaklı değil; kamusal mekanı da kapsayan daha geniş anlamda “mekan”a ve de kimi zaman “yer olan”a bir müdahale.

3. Türkiye’de ki sanat ortamının kamusal alanla olan ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Korkak ve çekinik bir ilişki. Tereddütlü ama cesaretsiz değil yani bu alanda varolması gerektiğini biliyor ama kamusal alan güncel sanat için vazgeçilmez bir alan değil henüz. Sanatın kendini var ettiği alanlar korunaklı ve tanımlı mekanlar, şehrin içine sinmiş, karşınıza aniden çıkıveren, paylaşıma açık alanlarda görünen bir hali yok.


4. Türkiye’de kamusal mekan denilince akla ‘devlete ait’ mekan geliyor, ve bu kamusal mekanın asıl aktörlerini (kullanıcısını) müdahil olmaktan uzaklaştırıyor, bu yanılgıyı değiştirmekle ilgili neler yapılabilir?


Kamusal mekan kullanımına önemli bir örneğini Hrant Dink cinayeti sonrası, cenaze töreni için oluşan kalabalığın kent mekanı ile olan ilişkisi olduğunu düşünüyorum. İstanbul’da kamusal mekan aslında kentin sakini tarafından şekillendirilen bir “yer ya da durum” olarak düşünülse de bu yer içinde bilinçli olarak müdahil olma ve sahip çıkmanın gerçekleşmediğini görüyoruz ya da bunun tersi olarak kamusal alanın özel alanlar tarafından bölünmesi ve parçalanması durumu var ki, bir eylem alanı olan kamusal alanın pasifleşmesi- homojenleşmesi ve tüketim alanı haline gelmesi karşısında anarşik/kendinden/beklenmeden oluşan yapılanmaların çoğalması gerekmektedir. İlk akla gelen çocukluktan itibaren özel alanlara hapsolmamış zaman ve deneyimlerin, kendini kamusal alanda ifade etmenin yüreklendirilmesi önemlidir. Güncel sanat pratikleri birçok disiplin ve farklı geçmişdeki insanı biraraya getirme gücündedir, bu pratikler izleyici.katılımcı.seyirci kavramlarını yerinde kamusal alanda tartışmalı ya da kendini gösterme, paylaşma ve deşifre etme yollarını çoğaltmalıdır.


5. Oda Projesi 70’li yıllara kadar Ermeni,Yahudi,Rum kökenlilerin ikametinin çoğunlukta olduğu daha sonra Doğu Anadolu’dan göçen ailelerin yerleştiği bir mahalle de başladı, bu durum projelerin gelişmesinde rol oynadı mı? Evetse nasıl bir rol oynadı? –Bunu karşılıklı bir etkileşim olarak nitelendirebilir misiniz?


Bu elbetteki projenin belirleyicilerinden biriydi. 97’de hala İstanbul’un çöküntü mahallelerinden sayılabilecek Galata yaşam koşulları çok pahalı olmayan bir mahalle olarak, bize de kendimize bir mekan tutabilme olanağı sağlamıştı. Kalabalık ailelerin yaşadığı bu mahalle özellikle bahar aylarında itibaren kamusal alanın özellikle çocuklarla hareketlendiği ve ev hanımlarının da yaşadıkları binaların yakınlarında diğer evhanımlarıyla çay içip elişi yaptıkları canlı bir alandı. Bu canlı ve dışa dönük alan bizi de kısa zamanda içine dahil edip mahalleliyle - önce çocuklar sonra anneleriyle - tanışma imkanı sağladı. Komşuluk ilişkisi üzerinden kurulmaya başlayan bu tanışolma hali zamanla karşılıklı güvene ve birlikte bir şeyler yapabilme olasılığını da tahsis etmiş oldu. Özellikle oda projesi mekanının bir avluda yer alması bu avluyu çevreleyen üç bina ve bu üç binanın pencerelerinin Oda Projesi mekanına dönük konumu kısaca avlunun mimari yapısıda projenin oluşmasında ciddi bir yer tutu. Göz önünde olma, izlenebilir ve izleyebilir olmak mahallede yaptığımız her şeye önemli bir zemin oldu.
Şunu da belirtmek gerekir ki mahalle içinde yaşayanların bölgesel-etnik-dinsel ya da ekonomik kökenleri proje için belirleyici olmamıştır. Burada önemli olan varolan profilin- ki bu kim olursa olsun, çevresiyle, komşuları ve kendi ailesiyle kurduğu ilişkidir.


6. Kişisel müdahaleler sizce kamu ölçeğine nasıl taşınabilir/taşınmalı mı?

Bu kişisel müdahalelerle aslında her gün yolda bir yerden bir yere gitmeye çalışırken karşılaşmak mümkün. Mesala çevre yolunda arabayla hızla giderken gözümüze bir bostan çarpabilir veya boğazda yürürken bir elektirik direğindeki boşluklara pamuk helvaları takmış bir satıcıyla karşılaşıbilirsiniz. Bu gördüklerimiz biz de hep – acaba doğru mu gördüm?- dedirtir. İstanbul ve İstanbullu sürekli kendi müdahalelerini İstanbula ekleyip duruyor. Oda Projesi de İstanbulun sürekli dünüşen kamusal alanından alıntılar yapıyor. İstanbulun sürekli değişen kamusal alanı Oda projesinin zeminini oluşturuyor.




7. Kentlerde ki yaşam kalitesinin kamusal mekana yapılan küçük ölçekli müdahalelerle artabileceğini düşünüyor musunuz?


Kesinlikle bu mümkün. Bu soru aklıma İstanbul belediyesinin İstanbulun bir çok mahallesine kurduğu açık hava spor alanlarını getirdi. Genç, yaşlı, çoluk çocuk her sınıftan insanla bu alanlarda karşılaşmak mümkün. Şahane bir buluşma alanı oluşmuş durumda. Bu örneğin küçük ölçekli bir müdahale olmadığını aklımızda tutmak şartıytla iyi bir örnek olduğunu düşünüyorum. Sanırım müdahale belediyeden geliyorsa belkide çok küçük ölcekli olamıyor. Kamusal alanın esas kullanıcılarının kendi insiyatifleri doğrultusunda yaptıkları değişiklikler tekil ve benzersiz oldukları gibi sanırım kullanıcılar tarafından daha fazla benimseniyor ve hoşa gidiyor. Belki bunun için iyi örneklerden biri de akıntı burnundaki dalga kıran kayalıklara yaz aylarında yapılan müdahaleler. Bu tür örnekleri İstanbulda saya saya bitiremeyiz. İstanbulda kamusal alnın hamilleri kendi çevrelerine durmaksızın bir şeyler eklemeye ve çıkarma devam ediyor.

8. Son olarak Oda Projesinin ileriki dönem hedefleri nelerdir? Yeni mekanlar ve yeni imkanlar olabilir mi?

Oda Projesi 2005 de mekanından ayrıldığından beri pek çok alanı- radyo, kitap, gazete, dergi- kendisine geçici bir mekan olarak denedi, kurcaladı.
Hala mekan denilen şeyin illa dört duvar olması gerekmediği düşüncesine bağlı kalarak kendisine yeni bir buluşma alanı hayal ediyor ve etrafına bakınıyor. Aynı zamanda da 2000 yılından beri yapageldiğimiz şeyleri yazıya dökmeye, bir bellek oluşturmaya çalışıyoruz.

Hiç yorum yok: